Hakan Korkmaz

Tarih: 04.06.2025 09:00

Fındık Kadir, anılarda…

Facebook Twitter Linked-in

 

Kimler benimle?
Sabahın ilk ışıkları perde arasından usulca sızarken, stüdyoda o tanıdık düğmeye yine dokundum. mikserin düğmesiyle karışan bir heyecan… 
Ve tam kalbimde duyduğum bir ses:
“Bugün de mikrofonun ucunda bir şehir var.”
Ama sadece bir şehir değil bu…
Bir hafıza, bir özlem, bir yaşam biçimi.
Ünye.
Karadeniz’in kalbinde kıyıya yaslanmış bir zaman deryası. Dalgaların kıyıya her vuruşunda bir hikâye çıkar ortaya. Köpük gibi geçici değil; 
Yürüdüğünüz kaldırımlar, bastığınız taşlar, göz göze geldiğiniz eski bir konağın penceresi…
Hepsi konuşur bu şehirde. Yeter ki kulak verin.
Yayınıma her sabah “Basında Bugün” diyerek başlıyorum. Gazetelere bakarken aklım hep başka yerde…
Çünkü ben bu şehirde, geçmişle bugünü aynı anda yaşayanlardanım.
Gazeteler bugünü yazarken, Ünye binlerce yılı nasıl böyle sessizce taşıyor içinde, onu düşünüyorum.
Yayın sırasında keyifliyim çoğu zaman. Ama bazı sabahlar var ki…
Mikrofonun ucunda çocukluğum.
İlk kez duyduğum şarkı…
İlk hayalim…Hüzünüm.
Ve elbette, Ünye oluyor.
Oinòe’den bugünkü Ünye’ye uzanan, binlerce yıllık bir yolculuğun sesi düşüyor yayına.
Bir zamanlar şarap amforalarının denize uğurlandığı bir liman…
Şimdilerde maziden gelen sahil…
Tarih tek bir yüzle gelmiyor; bazen bir çocuk kahkahasında, bazen meydanda bir surun gölgesinde karşımıza çıkıyor.
Taşlara kazınmış hikâyelerin şehri oluyor Ünye.
Selim Tuncer abimin filmlerine konu olan,
Bir bakışta hüzün, bir satırda aşk, bir durakta özlem taşıyan sokaklar…
Radyo kanalımıza isim olan “Oney” bile bu geçmişin bir yansıması.
Eski adı ama yepyeni bir anlamla yaşıyor.
Her yayında o ismin sorumluluğunu taşıyorum.
Ünye Kalesi mesela…
Bir yapı değil sadece.
Tarihin yankılandığı bir mekân.
Taş duvarları arasında binlerce yılın sevinci, hüznü, mücadelesi…
Bugün yenilenmiş haliyle, sessizliğini bozmak istiyor sanki.
İnsan sesleri, çocuk kahkahaları, şiir okuyanların sesiyle dolmak istiyor yeniden.
Rüzgâr anlatır burada tarihi.
Dalgalar anlatır.
Çınarlar, Kadılar Yokuşu, Orta Mahalle…
Hepsi tarih kokar.
Hepsi geçmişi bugüne fısıldar.
Ve ben yayındayken…
Bazen stüdyoda tek başıma değilim aslında.
Beni dinleyen bir dolmuş şoförü, sabah çayı içen bir aile, elinde simidiyle sahile yürüyen bir çocuk .
Onlar beni duyar ama ben, onların kalbinde Ünye’yi hissederim.
Birden, 33 yıl öncesine giderim…
Çentik Amca gelir aklıma.
Gökkuşağı Fındık Show’un rüzgârı sarar içimi.
Kadir Abi’nin sesi düşer kulağıma.
Radyo stüdyosu bir zaman makinesidir çünkü.
Bazen eski bir şarkı, gençliğimizin gölgesini getirir yayına.
Ve şimdi aldım haberini.
O yok artık. 
Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.
Ve ben…
O an anlarım ki, bu şehirde sadece mikrofonla değil, hayatla tanıştım.
Burada büyüdüm.
Burada konuştum, burada dinledim, burada anlattım.
Çünkü tarih sadece müzelerde değil…
Ünye gibi şehirlerde yaşar.
Çatısında serçe uçuran evlerde, akşam ezanıyla boşalan sokaklarda,
Henüz kapanmamış eski bir bakkal defterinde bile.
Ünye, geçmişin sesiyle bugünün ruhuna dokunan bir şehir.
Ve biz o sesi alıp yayına dönüştürüyoruz.
O sesi geleceğe miras bırakıyoruz.
Yarın sabah mikrofon yine bende…
Ve hikâye, her zamanki gibi Ünye’de.
Şimdi bir kez daha soruyorum:
Kimler benimle…
Ve…
Fındık Kadir artık yok.. 
Anılarda…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —